6 Aralık 2012

Ablam

bıçaklar da kandı düşlerse yalan;
bunları hiç bilmeden yaşadı ablam…

ablam, ne çok ağlardı ablam
...
garlarda insanlar gurbet kokarken
herkes uydurduğu düşte solarken
o tenha pervazlara kuşlar konarken

ablam, ne çok ağlardı ablam
bir sokak lambası kadar yalnız
kimselerin geçmediği köprüler kadar sessiz
ve hayatın kasisli yollarında yalın, hilesiz

ablam, ne çok ağlardı ablam;
en sevdiği mevsim gökyüzü kadar…
bir yara kadar ağlardı ablam
hep aynı kozada
hiç kelebek olmadan.

ömür dediğin işte bir tozlu yoldur,
ne kalan kalır ne giden sondur,

diyerek ağlardı ablam
o kurak toprakların kirli sancılarında
her yalan düşe sessizce gömülüp uyandığında

ablam, ne çok ağlardı ablam
ömrünün saçaklarında çırılçıplak, hilesiz
kimselerin geçmediği köprüler kadar sessiz
sedasız gömüldü ablam.

gömüldü, yaşamış sayılarak nüfus kayıtlarında
ve bir fotoğraf bırakarak kütükte,
altıncı sayfanın sol yanında…

ben ise kaldım böyle kolsuz bir şehir gibi
artık onunla yıllarım sanki bir an'dır;
şimdi ablamın düşlerindeki yosun
yırtılmış ömrüme hazin bir armağandır…

Yılmaz Odabaşı